İsrail Kudüs’ü 1980 yılından beri fiilen başkent olarak kullanmaktadır.
İsrail’in parlamentosu ve bakanlıkların bir kısmı Kudüs’te.
ABD kongresi 1995 yılında Kudüs’ü İsrail’in başkenti tanıyan bir yasayı kabul etti.
ABD bu yasayı her altı ayda bir uzatmaktaydı.
Şimdi ise ABD Telaviv’deki elçiliğini Kudüs’e taşıyacağını kararlı bir şekilde ifade ediyor.
İsrail’in Kudüs’te olması, Kudüs’ün temizliğine, bereketine, kutsiyetine halel getirmemektedir.
Nasıl olur da Allah’ın mübarek- mukaddes dediği bir yer, bir mekan kirlenmiş olsun?
Bundan dolayı “işgal var” diye ne Kudüs, ne Mescid-i Aksa asla kirlenmemiş ve asla kirlenmeyecektir.
Asıl kirlenen, ümmetin vicdanı, onuru, haysiyeti, şerefi ve namusudur.
Ümmet Kudüs’ü değil, kendi namusunu kendi şeref ve haysiyetini kurtarmalıdır.
Bundan dolayıdır ki ümmet Kudüs’ü değil, Kudüs ümmeti kurtaracaktır.
Kudüs gibi bir emanete sahip çıkamamış mü’minler olarak Rabb’imizden af, bundan sonraki ömrümüz için sabır, sebat, dirayet, feraset ve basiret dileyelim.
“Kudüs” işgal ve gasp edilmiştir. İşgal-gasp edilen bu yeri “kaybedilmiştir” şekliyle düşünmüyor ve düşünmeyeceğiz.
“Kaybedilmiştir” diye kabullenmeyen biz; gasp edilen “Kudüs”ün mutlaka ama mutlaka kurtarılacağının kararlılığını beyan ediyoruz.
Asıl olan; aslına rücu edeceği, kurtarılacağı kesin bir durum olan Kudüs hususunda ümmetin ne yaptığı ve ne yapacağı konusudur.