Âşûrâ, İslâm tarihinde pek çok önemli hadisenin yaşandığı bir gündür. Abdullah b. Ömer’in(ra) rivayet ettiği bir hadîs-i şerif şöyledir: “Âşûrâ Câhiliye devri insanlarının oruç tuttuğu bir gündü. Fakat ramazan orucu farz kılınınca Resûlullah’a(sas) âşûrâ konusu sorulmuş, o da, ‘Âşûrâ Allah’ın(cc) günlerinden bir gündür, dileyen bu günde oruç tutsun, dileyen tutmasın’ buyurmuştur.” (Müsned, II, 57, 143). Hazret-i Âişe’den(ra) gelen bir rivayette âşûrâ gününde Kâbe örtülerinin değiştirildiği anlatılmaktadır. (Müsned, VI, 244).
Âşûrânın menşeiyle ilgili bazı tarih, hadis ve fıkıh kitaplarında yer alan haberler, bu günü Hazret-i Âdem’in(as) tövbesinin kabul edildiği, Hazret-i Yûnus’un(as) balığın karnından çıkarıldığı, Hazret-i Mûsâ(as) ve Hazret-i Îsâ’nın(as) doğduğu, Hazret-i Süleyman’a(as) mülkün verildiği, Hazret-i Dâvûd’un(as) tövbesinin kabul edildiği gün olarak tavsif ederler (Diyarbekrî, I, 360).
Geleneğimizde önemli bir yer tutan âşûrâ, aynı zamanda, muharremin onuncu gününde başlamak üzere daha sonraki günlerde de özel merasimlerle pişirilip dağıtılan yemeğe(aşure) ad olmuştur. Çok eskiden beri devam eden aşure aşı geleneği Osmanlılar döneminde sarayda da sürdürülürdü. Helvacıların nezâretindeki aşçılar ve kiler ağaları tarafından hazırlanan aşure, muharremin onundan itibaren “aşure testisi” adı verilen özel kaplarla saray dairelerine ve halka birkaç gün süreyle dağıtılırdı. Anadolu’da zengin aileler ve esnaf teşkilâtları tarafından pişirilen aşure; sebilciler, duagûlar ve halkın iştirak ettiği merasimlerle dağıtılır, bazı bölgelerde aşure dağıtımından sonra kurban kesilirdi.