İbn Atâullah el-İskenderî, daha çok Hikem adlı başyapıtıyla tanınan önemli bir sûfî. Hikem üzerine, birçok farklı dilde yazılmış seksenden fazla şerh, bu büyük sûfînin yüzyıllar boyunca coğrafî sınırları aşan etkisini gösteriyor. Şâzeliyye tarikatının ilk önemli klasiklerini de kendisine borçlu olduğumuz bu büyük arifin eserleri günümüzde, Doğu’da ve Batı’da adeta yeniden keşfediliyor.
Günümüzün sadece benmerkezci ve hazcı yaşam stilinin değil, insanın sınırlı gücünün abartılması etrafında oluşan çarpık insan algısının da Batı-Doğu ayırmayarak giderek bütün yörelerinde egemen olduğu bir dünyada, İskenderî’nin fakra, tevekküle, fenâya çağıran söylemi daha da anlamlı hale geliyor.
İbn Atâullah el-İskenderî’nin elinizdeki ölümsüz eseri, üzerine kendisinden önce hiçbir esere nasip olmayan bir yoğunlukta şerhler yazılarak hüsn-i kabule mazhar olmuştur. Camilerde, medreselerde, tekkelerde ve hatta evlerde gruplar halinde okunarak büyük bir mazhariyete ermiştir.
Eserin tutulmasının temel sebebi, insan gerçeğine getirdiği yorum ve insanlara verdiği ümit ışığıdır. Her sınıftan insanın zevkle okuduğu eserde, herkesin anlayacağı ve kabulde zorlanmayacağı hayat gerçekleri vardır. Okuyanlar ve dinleyenler değişse de, insanlık tabiatı değişmediği için, her devirde tazeliğini korumuş ve insanlara yol gösterici olmuştur.
***
Taleb şan değildir. Razı ol, şan da senin, nam da senin. Varlığnı bilinmezlik toprağına göm. Gömülmeyen şey nabit olmaz. Dünya suretlerinin bulaştığı ayna nasıl parlar? Huzura girmeden önce tevbe sularında yıkan. Kader teneffüs ettiğin her nefeste seninle. Eşyadan eşyaya seyahat edip durma. Kendine uzaktan bakmayı öğren. Bir dolap beygirine benziyorsun. Öyle ahmak, öyle hüzün verici.