Feridü’d-dîn Attâr, bir şair ve mutasavvıf olarak gerek Fars edebiyatında gerekse klâsik Türk edebiyatında birçok şair üzerinde derin izler bırakmış, önemli bir şahsiyettir. O'nun en tanınmış kitabı olan Mantıku't-Tayr ise hem içerdiği hikâyelerle hem de bu hikâyelerin arka plânındaki tasavvufî düşüncelerle geniş bir okuyucu kitlesi kazanmış ve çok geniş bir coğrafyada zevkle okunmuş bir Şark Klasiğidir.
İnsanın hakikat arayışını alegorik bir anlatımla dile getiren Mantıku't-tayr, tasavvuf edebiyatının en seçkin örneklerinden biridir. İranlı meşhur sufî Ferîdüddin Attâr’ın şaheserinin Türkçeye farklı dönemlerde farklı çevirileri yapılmıştır. Yunus Emre’nin çağdaşı Gülşehrî’nin çevirisi ise en otantik örneklerden biridir. Gülşehrî, Attâr’ın ölümsüz eserini şair zevkiyle, Türkçenin süt dişleriyle söylemiştir. Bu kitaba özel çizilen minyatürlerle ve günümüz Türkçesiyle okuyucusuyla buluşan Gülşehrî’nin çevirisi, tasavvuf yolunun duraklarını anlamak isteyenler için keyifli bir rehber niteliğindedir.
Mantıku't-Tayr temsili bir eserdir. Attar bu şahane yapıtında temsili bir şekilde Vahdet-i vücud (varlığın birliği) inanışını anlatmaktadır. Eserde çok zengin bir sembolik dil kullanılmış ve Hakikât'i arayanlar, yani Hakikât Yolunun Yolcuları kuşlarla simgelenmiştir. Eserin bir anlamda kahramanları olan kuşların her biri bir insan tipini temsil etmektedir. Hakikate ulaşmak için kendilerine hüthütü mürşit seçerler. Simurg ise Cenabı Hakk'ın zuhur ve taayyünüdür. Bu zuhur ve taayyün aslında kuşların kendilerinden ibarettir. Gerçek birliğe ulaşan kişi halkın, Hakk'ın zuhuru, Hakk'ın da halkın bütünü olduğunu anlar.
“Kuş dili” ya da “kuşların konuşması” anlamına gelen Mantıku't-tayr, memleketlerinin sultansız olduğunu anlayıp yola düşen kuşların hikâyesidir. Tüm kuşlar, padişahı bulmak için çıkacakları yolculukta Süleyman Peygamber’in sırdaşı hüthüdü kendilerine rehber olarak seçerler. Hüthüt onları Kaf Dağı’nın arkasında yaşayan padişahları Sîmurg’a götürecektir. Fakat seyahatin zahmetli ve tehlikeli olduğunu anlayan kuşlar farklı konularda hüthüde sorular sorarak mazeret beyan etmeye ve yola çıkmaktan vazgeçmeye çalışır. Hüthüt ise ibretlik hikâyeler ve kıssalar anlatarak onları ikna etmeyi deneyecektir. Sîmurg’a giden yol, er kişinin yoludur; zira hakikate varacaktır.
Kıssadan hisse kapma konusunda maharet sahibi olanlar için Attâr’ın sembolik ve efsanevî bazı kuşlarla ilgili olarak anlattığı hikâyelerde çok büyük dersler vardır.
Feridüddin-i Attar’ın bu eseri, yazılışının üzerinden geçen yedi yüz yıla rağmen eskimeyen, her devirde, yalnız bizde değil, Arap, Fars ve Urdu edebiyatlarında da taze ilgilerin odağı haline gelen bir klasiktir.
***
“Sordular hüdhüde; ey üstad olan, Biz nasıl aşsak bu yoldan, iş bu ân? Böyle yüksek bir makam, uçmak ki zor; Böyle uçsak, sanki yol hiç bitmiyor! Rehber olmuş iş bu hüdhüd söyledi, Kim ki âşık, can kayırmazdır, dedi! Zahid ol, ister isen murdar kişi, Canı terk etmek olur âşık işi. Gönle baksan canının düşmanıdır, Yolsa, can at; varmanın imkânıdır.” Yaratılmışın Yaradan’a ulaşma çabasıdır tasavvuf. Yedi kademesi olduğu söylenen tasavvufun, bir kurgu dâhilinde anlatıldığı en önemli ve en kadim eserlerin başında gelen bu yapıt, orijinaline sadık kalınarak manzum olarak çevrildi. Simurg’a ulaşmaya çalışan kuşlar, ibretli ve insani yolculuklarına okurları da götürüyorlar.